“Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” (2.9.1930) Gazi Mustafa Kemal Atatürk Büyük komutan, büyük devlet adamı Atatürk, Türk diline verdiği önemi bu sözlerle belirtiyor. Kültür alanında başlattığı uygulamaların hiç şüphesiz en önemlilerinden biri de dil konusundaki çalışmalarıdır. Cumhuriyeti kurduktan sonra inkılâplara başlayan Ulu Önder, ses bayrağımız Türkçemize çok önem vermiştir. Bugün Türkçe ile ilgili şüpheleri olanlar, dilimizin önemini kavrayamayanlar O’nun bu konudaki duyarlılığını bir kez daha gözden geçirmelidirler. Atatürk, dili milletimizin temel taşı olarak görüyordu. O, milleti şöyle tanımlamıştır ; “Millet dil, kültür ve ülke ile birbirine bağlı vatandaşların teşkil ettiği bir toplumdur.” Yine bir başka sözünde “Türk milletindenim diyen insanlar, her şeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır.” der. Atatürk, dil meselesine ilk olarak harf devrimiyle başlar.28 Ağustos 1928’de çağdaş dünyaya uyum sağlamak amacıyla harf devrimini gerçekleştirir. Bunu izleyen çalışmalar, Türk dilinin dünya dilleri arasındaki yerinin belirlenmesi, köklerinin araştırılması, Türk lehçe, şive ve ağızlarının bilimsel yöntemlerle incelenmesi olmuştur. Atatürk bu amaçlarla 12 Ekim 1932 tarihinde Türk Dili Tetkik Cemiyeti’ni(Türk Dil Kurumu’nu) kurdurur. Kurumun tüzük taslağını kendisi hazırlar. Sonradan mirasının bir bölümünü bu kuruma bırakacaktır. “Ben her şeyimi milletimden aldım. Tekrar milletime iade ediyorum. Ne kadar param varsa Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumu’na bırakıyorum.” demiştir. Türk Dil Kurumu, 26 Eylül 1932’de “Birinci Türk Dil Kurultayı”nı toplar ve Türk diliyle ilgili ciddi kararlar alır. Mustafa Kemal, Türk diliyle ilgili çalışmaların akademik seviyede yapılabilmesi ve bilim adamlarının yetişmesi için 1936 yılında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ni açtırır. Atatürk, Türk diliyle ilgili çalışmalara bizzat katılmıştır. Bugün kullandığımız üçgen, dörtgen, açı gibi geometri terimlerini türetmiş ve bir geometri kitabı hazırlamıştır. Bu, Türkçe terimlerle nasıl eğitim yapılabildiğini gayet iyi gösterir. Yine o dönemde Almanya’daki Hitler zulmünden kaçarak gelen Musevi bilim adamları İstanbul Üniversitesi’nde sözleşmeli hoca olarak görevlendirilirler. Sözleşmeye konulan maddeye göre bu hocalar ancak Türkçe öğreninceye kadar kendi dillerinde, sürenin dolmasından sonra ise Türkçe olarak ders vereceklerdir. Türkçe öğrenemeyenlerin sözleşmeleri yenilenmeyecektir. Bu bilim adamları Türkçeyi çok iyi öğrenirler ve konularında Türkçe olarak kitap yazarlar. Atatürk dili çok iyi kullanmıştır. Hitabet sanatının eşsiz eserleri olan Gençliğe Hitabesi ve Nutuk O’nun dil ve edebiyattaki başarısını bir kez daha gösterir. Görülüyor ki Ulu Önder, Türkçemize hak ettiği değeri vermiş, onu geliştirmeye çalışmıştır. Atatürkçülük, dilimize sahip çıkmayı, onu koruyup kollamayı gerektirir. Dil ise ancak toplumdaki iletişimde, bilimde, eğitimde, kültürde ve müzikte, hayatın her alanında onu kullandığımız zaman yaşamaya devam eder. Atalarımızdan bizlere miras kalan Türkçemizi yaşatmak ve bizden sonrakilere aktarmak hepimizin görevidir. Gazi Mustafa Kemal, dille ilgili çalışmalarından dolayı kendisini kutlayan heyetin telgrafını şöyle cevaplandırmıştır: “Dilimiz çok zengindir, güzeldir. Bunu ortaya çıkaracaklar, sizin gibi duygusu derin, yorulmaz TÜRK GENÇLERİDİR.”