"Dünyada şimdiye kadar başka milletlerin Birlik kurdukları ve yüzyılları beraberce yaşadıkları görülmüştür.Bizim, kurmak istediğimiz birliğin tarihte geçmişi olan birliklerin en üstünü olmasını isteriz."
ATATÜRK
Evet!
Gazi Mustafa Kemal Paşa; "Tarihte görülmüş birliklerin en üstününü" kurmak amacındaydı! Bu fikri, vicdanında bir sır gibi saklıyor, bütün hareketlerini o noktayı hedefleyerek gerçekleştirmeye çalışıyordu.
Ama her şeyin bir zamanı vardı.
1923 yılı Mustafa Kemal Paşa'nın en yoğun yılı idi.
Zafer kazanılmış ama barış kurulamamıştı.
Lozan görüşmeleri kesilmişti.
TBMM'de milletvekilleri, zaferle adeta sarhoşlaşmışlar; olmayacak şeyler istemeye başlamışlardı.Lozan'da bir sıkışma olur olmaz:"Gidip Selanik'i alıverelim, akılları başlarına gelsin" gibi mantıksız fikirler ileri sürüyorlardı.
TBMM ikiye bölünmüştü.Kendilerine ikinci grup adını verenler, tutucu bir politika izliyorlar;kuşku içinde yaşıyorlar; her öneride kendileri aleyhinde bir muzırlık aradıkları için,işleri uzatıyorlardı.
Vb...,Vb..
Mustafa Kemal Paşa yeni bir toplum yaratmak humması içindeydi.
"Büyük Türk Devletleri Birliği" idealini de askıya almamamıştı.Bu idealine ulaşan yolların üzerindeki İran ve Afganistan şahlarına sıcak mesajlar gönderiyor; Türkiye'nin o yokluk günlerinde İran'a:UÇAK hediye ediyor;Afganistan şahına, yalnız "Selam-ı şahanelerini" göndermekle kalmıyor, en değerli doktor,mühendis ve askerlerini gönderiyor; Afganistan'a bürokrat temel hazırlıyordu.Çünkü bu iki devlet,-yalnızca Türkiye'nin komşuları değil-Türkistan yolu üzerine kurulmuş iki muazaam köprü idiler.....Bu iki köprü devlete o kadar önem veriyordu ki,Tahran ve Kabil elçiliklerine; insanlarla dostluk kurmada en yüksek mertebeye erişmiş şair Yahya Kemal Beyatlı'yı Tahran'a; Memduh Şevket Esendal'ı kabile göndermiştir.

İMKANLARI YARATAN ADAM
Mustafa Kemal Paşa, "imkanlarını kullanan" değil "imkalarını yaratan" yapıda bir devlet adamı idi.Nitekim, Türkiye'nin Kuvay-i Milliye ordusunu bu cevheri ile yaratmış ve kullanmıştır.
Yedi ay boyunca bütün yetkilerini şahsında toplayarak bir "Savaş vergisi" çıkarmış, insan varlıklarının üçte birini , halktan toplamış ve yarım yırtık bir düzenleme ile düşmana son darbeyi vurmuştur!

Düşman Artık denize dökülmüş,Vatan kurtulmuştu ama ülke de yanmış yıkılmıştı; insan tükenmişti! 1919 1920 1921 1922 yıllarında bütçeleri bile yoktu.1923 yılında yapılan bütçenin dış alımı 145 milyon lira , dış satımı 65 milyon liraydı.Vatandaştan alınan vergi ile birlikte bütçe yüzde 40 açık veriyordu.Enflasyon: yüzde 250 idi.
İşte böyle imkansız bütçeden 1924 yılında 200.000 lira tahsisat ayrılmış ve Türkiyat Enstitüsü kurulmuştu! (200.000 lira, 200.000 altın'ın karşılığıdır).Mustafa Kemal paşa, yok canından, işte bu koşullar içinde "Büyük Türk Devletleri Birliği" hayali uğruna bu ölçüde fedakarlık yapmayı göze alabiliyordu!
"Ülkede toplu iğne yok, bu hovardalık de ne?" diye düşünenler olmuştur! Yalnız düşünenler değil, mırıldananlar, hatta yüksek sesle konuşan ve yazanlarda.Fakat Mustafa Kemal Paşa, bütün bu eleştirileri duymazdan geldi, böyle konuşanların haklı olduklarını da söyleyerek hedefine yürümeyi sürdürdü. Türkistan ve çevresinde ki Türk kaynaklı toplumların hareketlerini sürekli izledi ve paralel çalışmalar yaptı.

Selanik günlerinden beri vicdanında bir sır gibi sakladığı bu düşünce artık gerçekleşme yoluna girmeliydi.Ancak, tehlikeli bir fikirdi bu!Çünkü komşumuz Sovyet Rusya, kendi yönetimindeki bu ülkeler için Türkiye cumhuriyeti'nin başka emeller beslediğini duyacak olursa; 12 yıl süren bir savaş zincirinden yeni çıkmış Türkiye Cumhuriyeti için büyük bir tehlike oluşacaktı! Gazi Mustafa Kemal Paşa "Sessiz ve derinden" gitmeliydi. Onun için Türkiyat enstitüsü yolunu seçmişti.Bizim bilim adamlarımız Asya'daki Türk toplulukları arasına girecek, araştırmalar yapacak; dil, tarih, etnografya çalışmaları sırasında ortak ilişkiler kuracak ve geliştirecek; bu ilişkilerin sıcaklığından Türkiye -hem barışta, hem savaşta- yararlanacaktı! Üstelik hiçbir imparatorluk sürgit değildi. Osmanlı, Avustuya-Macaristan İmparatorlukları gibi, Sovyetler Birliği de bir gün parçalanabilir; ya da bu toplumları elinde tutamaz hale gelebilirdi!O zaman, bu topluluklar, sıcak bir birleşim çevresi bulabilmeliydiler.

PRÜLÜ:"İNANAMADIM DİYOR"
İşte bunun için, o fikir ve açık veren Türkiye Cumhuriyeti 1924 bütçesinden 200.000 lira gibi önemli bir miktarı "Türkiya Cumhuriyetler Birliği" ideali için kullanıyorlar ve Profesör Fuat Köprülü'ye "Türkiyat Enstitüsünü" kurduruyordu.

Prof.Fuat Köprülü, daha sonra o günleri şöyle anlatacaktı:
"Beni görevlendiriken,heyecanlıydı,diyebilirim;çocuğunu okula emanet eden sevecen bir babaya benziyordu!
-Size önem verdiğim bir görevi veriyorum.Bilgili ve özellikle zeki arkadaşlarınızı toplayın! Onlara görev verin ; oralara gitsinler, oradaki insanlarla dostluk kursunlar ve toplumlar arasındaki benzerlikleri, kültür ve tarih beeraberliğimizi hatırlatarak canlandırsınlar!Siz onları memleketimize davet edin.Cumhuriyetimizi yakından görüp tanısınlar.Oralarda gereken araştırmaları yapın, bilime hizmet edin!Ortak bir tarihten geliyoruz, birbirimizi tanımakta yarar var!..Hadi göreyim sizi!..
Şevkle çalışmaya başladık.Bir süre sonra Atatürk'ü kaybedince, bu çalışmalar itibarını kaybetti; hatta engellende denilebilir.**İstanbul milletvekili ve Profesör Türkgeldi'nin Türk Ocağında verdiği Konferanstan