10 sonuçtan 1 ile 10 arası
  1. #1
    Üye silvio - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    11.10.2007
    Yer
    Ankara
    Mesajlar
    302
    Konular
    53
    Bölümü
    Jeofizik
    Cinsiyet
    Erkek
    Tecrübe Puanı
    0

    Jeofizik Kültürü ve Tarihi Üzerine

    Yeryuvarı'ndan elde edilen fosil yakıtlar ve yararlı minerallerin sürekli artan oranlarda çıkarılması, ekonomiyi ve uygar dünyanın yaşam yollarını tehdit edebilecek bir yokluğun gölgesini hissettirmektedir. 1970'lerin ortalarındaki petrol krizi sonucu gelişen olaylar, ilerde varolabilecek bu ilişkinin nasıl oluşabileceğini iyi bir örnek olarak gösterilebilir.

    Hem bilinen hem keşfedilmemiş biçimiyle yeryuvarında güncel olarak varolan petrol, doğalgaz ve metalik mineral miktarları kuşkusuz sınırlıdır. Fakat bilinen rezervler ile ilişkili problem, tüketilmekte olan bu alanların yerini alabilecek yerküredeki yeni "temin" alanlarının bulunmasıdır. Enerji temini ve mineral kaynakları için arama (exprolation), "kolay" kaynaklar daha önceden aranmış/keşfedilmiş ve işletilmiş olduğu için giderek zor bir hale gelmiştir.

    Bu duruma meydan okumada, jeofizik mühendisleri daha fazla sofistike (karmaşık, ayrıntılı) arama/araştırma yöntemleri geliştirdiler. 20. yüzyıla kadar, petrol ve minerallerin araştırılması/aranması, yüzeyde sızan, mostra veren ya da diğer bir belirti biçiminde direkt olarak gözlenmesi mümkün yataklar ile sınırlanmış idi. Böyle basit yöntemlerle keşfedilebilen bir alandaki bütün oluşumun hangi durumda bulunabileceği, yüzeyden jeolojik bilgi gözlemi ile aşağılara doğru projeksiyonla (önkestirme) indirekt olarak gömülü yatakların varlığının açığa çıkarılmasıyla mümkün oluyordu. Zamanla, yeni yeraltı inceleme yöntemlerine intiyaç duyuldu. Bu yöntemler hiçbir jeolojik gözlem ihtiyacı içermiyordu fakat bu yeni yöntemler, konumunun bilinmesi istenen maden yada petrol yatakları için yararlı olabilen yeraltındaki kayaçların yapısı ve bileşimi üzerine bilgi verebilen yerküre'nin yüzeyindeki fiziksel ölçümleri yani jeofiziği içermekteydi (Dobrin ve Savit, 1989).

    Jeofizik, jeolojiye göre çok daha genç bir bilimdir. Bunun nedeni gelişmesini duyulan ihtiyaçlar sayeside sağlanmış olmasıdır. Zira, kolayca bulunabilen yeraltı kaynaklarının tükenmekte oluşu, ya da yüzey gözlemleriyle saptanabilenlerin küçük boyutlarda ve pek önemli olmayan maden yatakları oluşu, daha derinlerde bulunan büyük kütlelerin bulunması isteği, jeofizik araştırmalara olan ilgiyi artırmış, yöntemlerde gelişmeler sağlamak üzere yatırımlar yapılmaya başlanmıştır.

    Bireysel uygulamalarla, kimi zaman profesyonelce jeofizik arama yöntemleri daha eski tarihlerde de uygulanmış olmakla birlikte, jeofiziğe olan ilgi ilk kez 1921 de bir petrol alanlarının yalnızca jeofizik bulgulara dayanarak keşefedilmesinden sonra başlamıştır. Bu durum petrol aramacılığında yaygın biçimde jeofizik yöntemlerin uygulanmaya başamasına yol açmıştır. Nitekim, 1950'lere kadar ABD'de üretilen yıllık petrolün yarısı jeofizik yöntemlerle bulunan yeni petrol alanlarında elde edilmiştir. Endüstrideki gelişmeler, savaşlar petrole olan gereksinmeyi artırmıştır. Bu durum petrolden büyük paralar kazanan şirketlerin yeni petrol alanları keşfedebilmek için jeofiziğe yatırım yapmalarına neden olmuştur. 1950-1970 yıllarında jeofizik bilimi altın çağını yaşamıştır.
    Jeofiziğin çok geliştiği dönemde tüm gelişmeyi verilen önem ve yatırımlara bağlamak gerekir. Aynı süreç içinde gelişen başka bir takım olayların ya da süreçlerin de jeofiziğin hızlı gelişmesinde büyük payı vardır.

    1950'lerin başına kadar jeofizikte sağlanan gelişmeler yerbilimcileri bu yöntemlerin ve sağlanan olanakların yalnızca yerel problemlerin çözümüyle sınırlı tutulmaması, yeryuvarının genel ve gölgesel problemleriyle de uğraşılması gerektiği gerçeğine götürdü. Ancak, bu tür problemler tek bir ülkenin sınırlarını ve olanaklarını aşmakta ve uluslararası katkı ve katıl�mları gerektirmekteydi. Çeşitli ülkelerin ilgilerini belirli yönlere çekmek ve olabildiğince ortak araştırma programları yürütebilmek amacıyla 1957 yılı Uluslararası Jeofizik Yılı (IGY) ilan edildi. Bu program süresince araştırmaların önemli bir kesimi yermanyetik alanın ayrıntılı incelenmesinde yoğunlaştırıldı. Zira henüz başlatılmış bulunan uzay çağında fırlatılan uydulara aletler yerleştirilerek radyasyonu ve manyetik alan ölçülmeye başlanmıştı. Özellikle yer çevresinde ödenen uyduların topladıkları bilgiler manyetik alanın dipol ve dipol olmayan bileşenleri, radyasyon kuşakları, auroralar (?imal Fecri) konuları araştırılarak yermanyetik alanının matematiksel modeli kurulabildi, kökenine ilişkin kurumlar geliştirildi, iyononsfer ve yukarı atmosfer fiziğinde çok önemli gelişmeler sağlandı.

    Uluslararası programlar içinde jeofiziğe ve genelde de yer bilimlerine çok önemli katkı sağlayan olaylardan biri de Uluslararası Üst Manto Projesi olmuştur.

    1930-1950 yılları arasında sismolojide çok önemli kurumsal gelişmeler sağlanmış, dünyada kurulu sismoloji istasyonlarının sayısı artmış, uzun periyodlu sismograflarla kaydedilen yüzey dalgalarının dispersiyonundan yararlanarak yer kabuğunun yapısına ilişkin çok değerli bilgiler sağlanmıştır. Bunlara ek olarak, dinamit, nükleer silahların denenmesi gibi yapay kaynaklarla oluşturulan sarsıntıların kaydedilmesiyle de yerkabuğunun yapısına ilişkin, yerel ve bölgesel, ayrıntılı bilgiler toplanmıştır. Bu süreç içinde yer kabuğunun kıtalardaki yapısı ile okyanusların altındaki yer kabuğu arasında çok önemli farkların bulunduğu anlaşılmıştır.

    Deprem dalgalarını inceleyerek yapılan araştırmalar sırasında yer kabuğunun altından, yani üst mantodanda bilgiler toplanmış, deprem dalgalarını büyük ölçüde soğuran, viskoz davranışlı, kısmen ergimiş, Astenosfer adı verilen bir katmanın bulunduğu anlaşılmıştı. Bu bilgileri ayrıntılandırmak ve tüm dünya ölçüsünde üst mantonun yapısını ve bileşimini incelemek amacıyla Uluslararası Üst Manto Projesi adıyla anılan bir araştırma programı gerçekleştirdi. Bu program süresince gerek kuramlarda, gerekse bilgi toplama ve işlemeyle ilgili yöntemlerde önemli gelişmeler sağlandı.

    Yer bilimlerine önemli katkılar sağlayan uluslararası projelerden bir başkası da Uluslararası Jeodinamik Projesi olmuştur. Uluslararası Üst Manto projesinin bir devamı olarak gerçekleştirilen jeodinamik projesi 1970-1971 yıllarında planlanmış, jeoloji, jeofizik, ve jeokimya disiplinlerinde uzmanlaşmış binlerce araştırmacının yoğun çalışmaları ile 1980 yılında sona ermiştir. Uluslararası Jeodezi ve Jeofizik Birliği ile Uluslararası Jeoloji Bilimleri Birliğinin ortaklaşa düzenledikleri bu proje sırasında 10 tane Çalışma Gurubu oluşturularak yer yuvarının değişik bölgelerinin önemli problemleri aydınlığa kavuşturulmuştur. Bu proje süresince başlatılan ve halen değerlendirmeleri devam eden bir proje kapsamında da sürekli sismik yansıma profilleri ile Amerika Birleşik Devletlerinde yer kabuğunun ayrıntılı yapısı incelenmiştir. COCORP (Consortium for Continental Reflection Profiling) adı verilen bu proje sırasında binlerce km uzunlukta profiller boyunca, vibrosismik yöntem uygulaması ile sürekli sismik yansıma kesitleri ölçülmüştür.

    Jeofiziğin gelişmesinde katkı sağlayan olgulardan bir başkası da uzay teknolojisindeki gelişmeler olmuştur. Bu süreç içinde bir yandan yer yuvarının öte yandan başka gezegenlerin jeofizik özelliklerini ölçmek amacıyla uydulara aletler yerleştirilmiş, iletişim teknolojisindeki gelişmelerden yararlanarak jeofizik verilerin yerden-yere, yada uydudan yere iletimi sağlanmış, gerçek-zamanlı kaydetme ve işleme konularında önemli ilerlemeler sağlamıştır. Bu kapsamda yapılan çalışmaların bir bölümünde ise, uzaktan algılama (remote sensing) yöntemleriyle uydulardan yapılan ölçmelerle yeraltı kaynaklarının araştırılması amaçlanmıştır.

    İnsanlık için büyük bir tehlike olmasına karşın, çeşitli uluslar arasında sürdürülen nükleer yarışın, jeofiziğin gelişmesine de payı olmuştur. Bunlardan birincisi nükleer güçlerinin ve etkilerinin denenmesi sırasında yaratılan sarsıntıların sismograflarla kaydedilmesiyle sağlanan, yer kabuğunun yapısına ilişkin bilgilerdir. İkinci olay ise nükleer savaşa hazırlanan ülkelerin yaptıkları nükleer silah denemelerini yakından izleyebilmek amacıyla tüm dünyada yaygın, çeşitli özelliklerde sismograflarla donatılmış sismoloji istasyonları ağlarının kurulmuş olmasıdır. Bu ağlar kuşkusuz kuruluş amaçları doğrultusunda bilgi toplarken, öte yandan da sismik dalgalarını kaydetmekte, sonraki araştırmalar için önemli bilgi birikimleri sağlamaktadırlar.

    Bunların yanında sismogramlar üzerinde görülen elastik dalga kayıtlarının deprem dalgalarımı, yoksa yapay patlamalarla oluşan elastik dalgalarımı olduğunu kestirebilmek amacıyla yapılan araştırmalar sırasında sinyal analizi yöntemleri jeofizikte geniş çapta uygulanmaya başlandı. Ayrıca, yine aynı amaç içinin elastik dalga kaynağının sinyal biçimi üzerindeki etkilere ve dalga yayılımına ilişkin önemli kuramsal gelişmelere varılmıştır. Bu kuramsal gelişmelerden yer içinin modellenmesinde geniş ölçüde yararlanılmaktadır.

    Jeofiziğin gelişmesinde önemli payı olan etkenlerden biri de bilgisayarların yaygın kullanımı olmuştur. Bilgisayar çağına girmezden önce araştırmacılar kurumsal çalışmalarında aşırı derecede basitleştirilmiş modeller seçmek zorunda kalıyorlardı. Çoğu zaman da el ile yada masa hesap makinalarıyla gerçekleştirilmesi olanaksızdır düşüncesiyle, karmaşık kuramlara girmekten kaçınıyorlardı. Basit birkaç çarpma bölme ile, çoğu zaman bir takım grafiklerle, yaklaşık çözümler elde etmeye çalışmak, alışılmış bir yaklaşımdı. Bilgisayarlar dönemine geçiş, gerek kuramsal yaklaşımlarda, gerekse seçilen modellerde, eskiye göre gerçeğe daha çok yaklaşmayı sağlamıştır.

    Jeofizik genel olarak ölçülen bir büyüklüğün değerlendirilerek yer içini modellemeyi amaç edindiğinden, ulaşılacak sonuçtaki doğruluğun birinci koşulu gözlemin yeterince sağlıklı ve duyarlı yapılmış olmasıdır. Kaba duyarlıkla çalışan aygıtları kullanarak ayrıntılı bilgi elde edilemeyeceği açıktır. Çağdaş teknolojik gelişmelerden jeofizik yeterince payını almıştır ve almaktadır.

    Bilgi kaydetmede sağlanan ilerlemeler, duyarlığın yanında, işlemleri hızlanmamıştır. Bugün jeofizik aygıtlarında değerler mikro-işlemciler yardımıyla, sayısal olarak ölçülmekte ve hemen bilgisayarlara aktarılarak hesaplar yapılabilmektedir. Son yıllarda gerek gözlemleri, gerekse hesaplamaları arazide yapıp bitiren, hatta sonuçları haritalayan sistemler geliştirilmiştir. İletişim teknolojisindeki gelişmeler yardımıyla, toplanan veriler telsiz yada telefon hatlarıyla, hatta uydular aracılığıyla iletilmekte, belirli bir merkezde toplanmakta bilgisayarlarla hemen değerlendirilmektedir.

    Jeofizik, bilgisayarı en geniş çapta kullanan bilimlerden biridir. Bunun doğal nedeni, sonuçlarına, birtakım sinyaller üzerinde sayısal işlemler yaparak ulaşmak zorunda oluşudur. Gözlenen sinyaller üzerinde yapılan sayısal işlemler çok fazla hacimde hesaplamaları gerektirmektedir. Bunları el ile yada masa hesap makinalarıyla ancak sınırlı ölçüde gerçekleştirebiliriz.

    Jeofizikte bilgisayar kullanımının artması, modelleme konusundaki gelişmeleri hızlandırmıştır. Düz problem çözümlerinde daha karmaşık jeolojik yapıların jeofizik imzaları araştırılmaya başlanmış, bunun sonucu olarak kuramlarda da önemli gelişmeler sağlanmıştır. 1970'li yıllardan bu yana da ters (evrik) problem çözümleri izlenmiş, bilgisayarlar yardımıyla, ölçülen jeofizik sinyalleri yaratan yeraltı yapıları modellenmeye başlanmıştır (Canıtez, 1993).

    Jeofizik yöntemlerindeki gelişmelerde araştırma kuruluşları ve özel jeofizik şirketleri arasındaki rekabetin de etkisi olmuştur. Her ne kadar ticari amaçlarla çalışan kuruluşlar geliştirdikleri kuramları ve yöntemleri kendi amaçları için kullanmak amacıyla gizli tutmakta iseler de bir süre sonra bu gizlilik kalkmakta, sağlanan gelişme tüm dünya jeofizik mühendislerine malolmaktadır.

    Sismik Yöntemlerin Gelişimi

    Bu bölümde, jeofizik arama teknolojileri içinde ayrıcalıklı bir konuma sahip sismik araştırmaların ve endüstrisinin başlangıcından günümüze gelişim çizgisi ana hatlarıyla sunulmaya çalışılacaktır.

    Yapay kaynaklı sismoloji endüstrisinin bilimsel ilkelerden meydana gelen geniş oluşum spektrumunu dört ana döneme ayırabiliriz. M.Ö. 3000-5000 yıllarından M.Ö. 1700 yılına kadar olan birinci dönemde, Babyloniada Matematik biliminin başlangıcı ve Mısırda büyük piramitlerin varlığı söz konusudur. M.Ö. 600 ve M.S. 200lü yıllara denk düşen ikinci dönemi ise; Thalesin geometri çalışmaları, göğe ait gözlemler, statik elektrik ve manyetizma çalışmaları oluşturmuştur. Bilginin sistematik organizasyonu felsefesinde Platon ve Aristoteles, geometride Euclid, koniklerde Apollonius, Yerküre ölçümleri ve gözlemlerinde Eratosthenes, astronomide Ptolemy, matematik ve mekanikte Archimedesin katkıları ikinci dönemin en önemli çalışmalarıdır. Üçüncü dönemde ise 1000 yıldan daha fazla bir süreç için kaydedilmiş pek fazla bir gelişme olmamıştır. Rönesans döneminde (14, 15 ve 16 yy.) hemen hemen tüm bilimsel dallarda hayati gelişmeler olmuştur. Önemli prensiplerin keşfi çeşitli alanlarda branşlaşmalara sebep olmuştur (matematik, astronomi, ışık, ısı, ses, mekanik, elastisite, dalga teorisi, elektrik, magnetizma ve eloktromagnetizma). Leonardo da Vinciye ait çalışmalar tüm zamanların en önemli çalışmaları olarak düşünülüyordu. Onu Copernicus, Galileo ve Keplerin son derece önemli astronomi çalışmaları, Logaritma ile Napier, kırılma yasası ile Snell, koordinat geometrisi ile Descartes, en kısa-zaman prensibi ile Fermat, dalga cephesi teorisiyle Huygens, katı cisimlerin elastisite teorisi ile Hooke ve pek çok ölümsüz çalışması ile Sir Isaac Newton takip etmişlerdir. Araştırmacıların bulduğu ölçü birimlerinin kendi isimleri ile anılması geleneği, bu önemli insanlara gösterilen saygıyı göstermektedir. Ampere, Coulomb, Volt, Watt, Ohm, Joule, Faraday, Gauss, Maxwell ve Hertz gibi önemli araştırmacıların keşifleri olan ölçüm birimlerine isimleri verilerek takdir edilmişlerdir. Knottt, Kelvin, Edison, Jeffreys, Rayleigh, Love, Stoneley, Wiechert, Zoepritz ve diğerleri ise daha farklı yollardan takdir edilmişlerdir.

    Yukarıda sözü edilen tüm bilim adamları ortaya attıkları matematik ve fizik prensiplerle, sismik araştırma biliminin ve endüstrisinin doğuşuna yardımcı olmuşlardır. Sismik arama endüstrisinin temel aldığı prensiplerin keşfi için binlerce yıl gerekmesi, gerçekten son derece etkileyici olmakla birlikte insanoğlunun öğrenme azminin bir göstergesidir.

    Dördüncü dönemde, yani günümüzde, önceki çalışmalardan çıkan matematik ve fizik prensiplerin kullanımıyla sismik arama endüstrisinin gelişimine odaklanılmıştır. Aslında sismik arama endüstrisinin tarihteki ilk başlangıç noktasını bulmak oldukça zordur. SEGnin Geophysics dergisinin Ocak, 1957 sayısında verilen bir ilanda, M.S. 136 yılında yaşamış Çinli bir düşünür ve bilim adamının depremler hakkında daha çok bilgi toplayabilmek için ilk sismografı geliştirdiği ifade edilmiştir. Büyük ihtimalle kayıtlarda bulunmayan pek çok diğer araştırmacı da bu tür girişimlerde bulunmuşlardır. Malletin 1845 yılında İrlandada yaptığı çalışmalar, sismik kırılma metodunu ilk keşfeden bilim adamı olarak tarihe geçmesini sağlamıştır. Mallet çalışmasında gömülü bir miktar barut, bir çanak civa tarafından yansıtılan ışık noktası, dedektör olarak bir teleskop ve seyahat zamanı ölçümü içinde bir kronometre kullanmıştır. Sonraları 1876 yılında General H. L. Abbot komutasındaki U.S. Mühendisler Kolordusu tarafından New Yorkta yapılan çalışmada, 50000 lb dinamitin patlatılmasıyla oluşan sismik dalgalara ait hızlar ölçülmüştür. Milne ve Gray 1885 yılında bir hat boyunca yerleştirdikleri iki mekanik sismografı, düşürülen bir ağırlık sebebiyle oluşan sismik enerjinin kaydedilmesi amacıyla kullanmışlardır. Bu gibi detayların hızla değiştiği bir değişim sürecinde, sismik arama metodunun pratik hale getirilmesi ve endüstrisinin bugünkü şeklini almasına yön vererek pek çok katkıda bulunmuş kişi veya kişilere bu gelişimi adil bir şekilde pay etmek oldukça zordur.

    Sismik arama yöntemleriyle ilişkili olmadığı düşünülebilecek bir trajik kaza hikayesinin sismik yansıma metodunun gelişimine koyduğu katkının ne kadar önemli olduğunu ifade etmeye çalışalım. 14 Nisan 1912 tarihinde saat 11:40 ta batmaz diye nitelendirilen Titanic adlı yolcu gemisi bir buzdağına çarparak batmaya başladı. Ertesi gün saat 8:50de geminin tamamı sular altına gömülmüştü. Bu kaza insanlık tarihinin en acı kazalarından bir tanesi olarak tarihe geçmiştir. Araştırmacılar bu kazadan sonra, buzdağlarının yerlerini belirlemeye yönelik çalışmalarına hız kazandırmışlardır. Ses dalgalarının yankılanması prensibinden yararlanarak buzdağlarının konumlarını keşfetme yoluna gitmişleridir. Aynı yıl (1912) Fessenden kendi osiloskopunu geliştirmiş ve denizaltı telgraf düzeneğinin çalışan bir modelini tamamlamıştır. Böylece kendi oluşturduğu düzeneğin buzdağlarının bulunması konusundaki başarısı tüm dünyaya duyurulmuştur. Ayrıca yeni icadı sayesinde yerin içine sinyal gönderebiliyor ve gönderdiği sinyalleri tekrar kaydederek, yer altında ki cevher yapılarını da çözebiliyordu. Yansıma metodunun açık olarak ilk resmi kullanımı olan orjinal sonik sondaj (fathometer) uygulamasını 2 Nisan 1914te yapmıştır. Bu çalışmasının U.S.deki patent numarası ise 1,240,328dir. Method and Apparatus for Locating Ore Bodies adlı çalışması 15 Ocak 1917de yapılmış ve 18 Eylül 1917de de basılmıştır (Şekil 1). Bu çalışmanın patent alması yansıma yönteminin öneminin fark edilmesine ve diğer yerbilimleri disiplinlerinin sismik arama biliminin çözüm gücünü kabullenmesine yol açmıştır. Ayrıca o zaman atılan bu temel ile bugünkü endüstrinin oluşumuna katkıda bulunulmuştur.

    Şekil 1. Reginald A. Fessenden tarafından oluşturulan cevher yapılarının yerlerinin bulunması için kullanılan metot ve gerekli düzenek. Bu düzenek jeofizik yöntemler içinde alınan ilk patent olma özelliği de taşımaktadır.
    İnsanoğlu tarih boyunca hep yeni şeyler öğrenme ve keşfetme eğiliminde olmuştur. Tarihin her anında bir problem ve bu probleme çözmeye çalışan araştırmacılar olmuştur. Peki bir probleme ait çözümün bulunduktan sonra yaygınlaştırılması ve pratik olarak kullanıma sunulmasında zamansal kayıplar oldu mu ? Bu sorunun cevabı maalesef evet. Bunun çarpıcı pek çok örneğini mevcut tüm bilim dallarında görmek mümkündür, ancak biz burada sismik arama endüstrisinin gelişimi aşamasında karşılaşılan zamanlama sorunlarından kısaca bahsedeceğiz.

    SEG (Society of Exploration Geophysicist) nin Tulsadaki ofisinde, arama jeofiziğinin gravite, manyetik, elektrik ve sismoloji gibi çeşitli alanlarında, dönüm noktası olabilecek olayları bir zaman çizgisinde anlatan küçük bir müze vardır. Sismik prospeksiyonda veri toplama, veri işlem ve yorumlama adımlarının zamanla gelişim sürecinin bir zaman çizgisine konulmasının; geçmişte nerelerde olduğumuzu ve gelecekte de neleri hedeflememiz gerektiği konusunda bir yön belirlememize faydalı olacaktır. Dünya hızla gelişmekte ve bilimsel gelişmelerdeki adımlar da hızla artmaktadır. Tablo 1de, yapay kaynaklı sismoloji biliminin 1950lerden günümüze gelene kadar hangi önemli teknikleri keşfettiği sırasıyla verilmiştir.

    Tabloda verilen sismik arama teknikleri zaman çizgisi, Harry Maynenin geliştirdiği CMP yığması tekniği ile başlamıştır. Sismik arama tekniklerinin gelişimi sırasında karşılaşılan en ilginç durum, bulunan metodun pratiğe sunulması ve diğer araştırmacılara ulaştırılması sırasında yaşanmış olan zaman kaybıdır. Örneğin, Maynenin geliştirdiği CMP yığma tekniği için 1950de patent başvurusu yapılmış ve bu çalışmanın patenti 1956da verilmiştir. Metodu tanımlayan ilk yayın ise 1960ta basılmıştır. Metodun keşfedildiği tarihten 10 yıl sonra insanlığa duyurulması, bu teorinin getireceği faydaları ve bu teoriden türetilebilecek yeni teorilerin 10 veya daha fazla yıl sonra kadar gecikmesi anlamına geldiği açıktır.

    Benzer bir zamanlama problemi de DMO (Dip Moveout) metodunda görülmüştür. John Sherwood ve iş arkadaşları 1978 yılı başlarında Devilish adı altında DMO işlemini gerçekleştirmişleridir. Sonradan Yığma Öncesi Kısmi Göç, (Prestack Partial Migration) isminin alacak olan DMO işlemi ile ilgili 1979 yılında Yılmaz ve 1981 yılında da Deregowski ve Rocca önemli yayınlar çıkartmışlardır. Daha sonra ise Dave Hale DMO işlemini, Fouirer dönüşümünü kullanarak yapmıştır. Bu çalışma SEGnin 1982 yılındaki Genişletilmiş Özetlerinde ve Geophysics dergisinin 1984teki bir sayısında yer almaktadır. Sonuç olarak DMO işlemi insanlığın tamamına 1984 yılında duyurulmuştur. Bu türden zaman kayıpları yalnızca sismik arama tekniklerinin gelişimi sırasında değil, diğer bilim disiplinlerinin gelişimi sırasında meydana çıkmıştır.

    Günümüzdeki bilgisayar sistemlerinin çok gelişmiş olması ve teknolojinin hızlı adımlarla geleceğe doğru ilerlemesi, bu karamsar tabloyu biraz olsun göz ardı etmemize yardımcı olmaktadır. İnsanoğlu bugünün koşullarında, sismik yöntemiyle yer altını görüntüleyerek hem hidrokarbon aramalarında ve hem de yapısal yorum amaçlı çalışmalardan tatmin edici sonuçlar çıkartabilmektedir.

    Yukarıda değinilen konulardan açıkça görülmektedir ki jeofizik, jeolojiye göre çok daha genç bir bilim olmasına karşın çok hızlı bir gelişme süreci geçirmektedir. Ancak pek çok ülke bu gelişmeyi yakından izleyememiş, gelişmiş teknolojik olanaklardan gecikmeli olarak yararlanabilmiş ya da hemen hemen hiç yararlanamamıştır.

    Yukarıda çok kısa olarak değinildiği gibi, jeofizikteki gelişmeler son yıllarda biraz yavaşlamıştır. Bunun başlıca iki nedeni vardır. Bunlardan birincisi petrol fiyatlarındaki hızlı artış karşısında tüm dünyada uygulanan enerji tasarrufu, yeni petrol arama uğraşlarını yavaşlatmış, jeofizik etkinlikler eskiye göre biraz azalmıştır.

    Yukarıda değindiğimiz jeofizik araştırma ve uygulama çabalarındaki yavaşlama geçici olmak zorundadır. Zira jeofizik tükenebilir yeraltı kaynaklarını arama peşindedir. Bu kaynaklar azaldıkça, kolay bulunabilir kaynaklar tükendikçe daha zor bulunabilecek kaynakları aramak kaçınılmazdır. Bu da jeofiziğe olan gereksinmenin yeniden artacağı, daha ileri düzeyde arama yöntemlerinin gelişeceği sonucunu doğurmaktadır (Canıtez, 1993).
    temel ile bugünkü endüstrinin oluşumuna katkıda bulunulmuştur.








    Şekil 1. Reginald A. Fessenden tarafından oluşturulan cevher yapılarının yerlerinin bulunması için kullanılan metot ve gerekli düzenek. Bu düzenek jeofizik yöntemler içinde alınan ilk patent olma özelliği de taşımaktadır.Tablo 1: Zaman Çizgisi

    Ortalama Tarih Metodun Tanımlaması Kategori

    1956 CMP yığması Veri Toplama

    1958 Sentetik sismogram Yorumlama

    1960 Vibrosismik Veri Toplama

    1967 Sayısal sismik veri işlem Veri işlem

    1968 Sayısal Migrasyon Veri işlem

    1972 3-D atışlar Veri toplama

    1974 Düşey sismik profil Veri toplama

    1978 2-D Yığma sonrası derinlik migrayonu Veri işlem

    1979 1-D özellikler Yorumlama

    1979 1-D empedans ters çözümü Yorumlama

    1979 Kalıntı statikler Veri işlem

    1980 2-D Yığma öncesi derinlik migrasyonu Veri işlem

    1980 Bright-spot analizi Yorumlama

    1980 Yorumlama iş istasyonları Yorumlama

    1981 3-D Migrasyon hız analizi Veri işlem

    1981 Tau-p dönüşümü (slant-stack) Veri işlem

    1984 2-D Yansıma tomografisi Veri işlem

    1984 Dip Moveut (DMO) Veri işlem

    1984 Optimizasyon teorisi Veri işlem

    1985 3-D Yığma sonrası derinlik migrasyonu Veri işlem

    1985 AVO analizi Yorumlama

    1986 3-D Yansıma tomografisi Veri işlem

    1986 Taban kablo Veri toplama

    1986 Kuyular arası sismik Veri toplama

    1986 FX dekonvolüsyonu Veri işlem

    1989 2-D Özellikler Yorumlama

    1989 3-D Yığma öncesi derinlik migrasyonu Veri işlem

    1989 3-D sismik Veri toplama

    1989 Neural ağlar Veri işlem

    1990 Yeraltı tuz yapısı görüntüleme Yorumlama

    1991 Dalga migrasyonu Veri işlem

    1991 Dalgacık dönüşüm işlemi Veri işlem

    1992 Sismik seri stratigrafisi Yorumlama

    1994 Sismik parametreler Yorumlama

    1994 Bilinen anizotropik işlemler Veri işlem

    1995 3-D Özellikler Yorumlama

    1995 Düşey kablo Veri toplama

  2. #2
    Member merick60 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    19.03.2008
    Mesajlar
    42
    Konular
    11
    Tecrübe Puanı
    0

    Ynt: Jeofizik Kültürü ve Tarihi Üzerine

    eline sağlık kardeş cok güzel olmus

  3. #3
    fichte
    Guest fichte - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Ynt: Jeofizik Kültürü ve Tarihi Üzerine

    arkadaşlar jeofiziği bu kadar abartmanın anlamı yok.sonuçta jeolojinin biraz sayısal hali ve sanki ağır manifold denklemleriyle uğraşmıyorlar.yaptıkları tekşey ne nerede ne kadar.tamam bu çok önemli ama bundan sonrası daha da önemli.ve jeofizikçiler bu sonraki aşamalardan bi haber olarak mezun oluyolar.aksini de kimse ispatlayamaz.

  4. #4
    Üye silvio - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    11.10.2007
    Yer
    Ankara
    Mesajlar
    302
    Konular
    53
    Bölümü
    Jeofizik
    Cinsiyet
    Erkek
    Tecrübe Puanı
    0

    Ynt: Jeofizik Kültürü ve Tarihi Üzerine

    Alıntı fichte Nickli Üyeden Alıntı
    arkadaşlar jeofiziği bu kadar abartmanın anlamı yok.sonuçta jeolojinin biraz sayısal hali ve sanki ağır manifold denklemleriyle uğraşmıyorlar.yaptıkları tekşey ne nerede ne kadar.tamam bu çok önemli ama bundan sonrası daha da önemli.ve jeofizikçiler bu sonraki aşamalardan bi haber olarak mezun oluyolar.aksini de kimse ispatlayamaz.
    arkadaşım keşke böyle demeseydin malesef senin gibi düşünenler sayesinde ülkemizde bazı alanlarda çalışma yapılmıyor ve buda türkiyede jeofizik alanında ilerleme gösterilmesine engel oluyor jeofizik sadece ne nerde ne kadar olayına bakmaz senin dediğin türkiyede yapılan işler gelecekte anlarsın inşallah önemini...

  5. #5
    fichte
    Guest fichte - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Ynt: Jeofizik Kültürü ve Tarihi Üzerine

    benim gibi düşünen on tane daha kişi bulunsaydı şuan herkes hakkettiği değeri alırdı.hiçbirşeyi saklamaya yada görmezden gelmeye gerek yok.türkiyede jeofizik jeolojinin eğemenliği altında geliişmeye mahkum.dünya koşulları için değil türkiye koşulları için yorumda bulunmuştum.ama anlamamışsınız.şöyle bir örnek vermeme izin verin:yapısal jeoloji ve buna benzer birçok jeoloji derslerini birçok yerbilimci görmüyo.adını bile duymuyo ve bunlar daha sonra piyasaya çıkıp iş arıyo.ve bunların yaptığı işlerin tamamı bu eğitimle direkt alakalı.bana bunları söylemek yerine sizi eğittiğini söyleyen eğitimsizlere bunları söyleyin.benim gibi düşünenlere saldırmak yerine benim gibi düşünmeyenlere saldırılsaydı emin ol jeofizik hakettiği yeri yıllar önce bulmuştu.

  6. #6
    Üye silvio - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    11.10.2007
    Yer
    Ankara
    Mesajlar
    302
    Konular
    53
    Bölümü
    Jeofizik
    Cinsiyet
    Erkek
    Tecrübe Puanı
    0

    Ynt: Jeofizik Kültürü ve Tarihi Üzerine

    jeofizik ders içeriği
    ([Misafirler Kayıt Olmadan Link Göremezler Lütfen Kayıt İçin Tıklayın ! ])
    jeoloji ders içeriği
    ([Misafirler Kayıt Olmadan Link Göremezler Lütfen Kayıt İçin Tıklayın ! ])
    bence jeofizik yeterince jeoloji dersi görüyor...Ayrıca jeofizik önceden jeolojinin içindeydi ordan ayrıldı jeoloji ve jeofizik bence birlikte gelişmeye devam etcek...
    eğitim türkiye genelinde ezbere dayalı olduğu içinse mezunlar gerçekten işile ilğili konulara çalışırken öğreniyor eğitim sistemimizin kötülüğü olsa gerek...senin dediğin gibi bazen eğitimcilerde yetersiz olabiliyor ama bu demek değildirki bunlar eğitimsiz ....
    yanlış anlama sakın amacım saldırmak felan değil bana ters gelen konuları konusmak lütfen yanlış anlama ...


  7. #7
    fichte
    Guest fichte - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Ynt: Jeofizik Kültürü ve Tarihi Üzerine

    hayır yanlış anlaşılacak bir konu yok.hem benimde amacım saldırmak değil fakat ben seninle aynı görüşte değilim-bazı konularda-.mesela şöyle açıklayayım;uygulamalar ve öğretme işlemi ne kadar kötü olursa eğitilen o kadar kötü eğitim alıyor.peki bu eğitenin eğitimsizliğinin-bilgisizlik değil-göstergesi değilmidir.dönemde sadece iki ders yapan hocalar var mesela-koca dönemde sadece iki ders-.ama şunu tekrar söyleyeyim jeolojiyle bizim-bende jeofizik müh. öğrencisiyim-derslerimizin aynı olması zaten saçma-arada mutlaka fark olmalı-ama birçok konuda da jeoloji bilgisinden mahrumuz-eleştirdiğim nokta da bu-.ve bu da iş hayatında kişiye sorun oluyo.özellikle yorum konusunda çok zorlanılıyo.diğer prospeksiyon işini bir teknik eleman da yapar ama yorum müh. işi ve bu yorumu yapamadığı için zaten bu sorunlar oluyo.umarım sende beni yanlış anlamamışsındır.eğitim sistemini sende benim kadar eleştiriyosun anladığım kadarıyla.

  8. #8
    Üye silvio - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    11.10.2007
    Yer
    Ankara
    Mesajlar
    302
    Konular
    53
    Bölümü
    Jeofizik
    Cinsiyet
    Erkek
    Tecrübe Puanı
    0

    Ynt: Jeofizik Kültürü ve Tarihi Üzerine

    benim anlamadığım jeoloji bilgisinden mahrumuz deyip nasıl derslerimizin aynı olması saçma diyebiliyosun ders içeriklerine baktıysan zaten orda farklı bölümlere özel derslerin olduğunu görmüş olman lazım uygulama konusuda her üniversitede değişiklik gösteriyor jeofizik zaten yorum işi dediğin gibi yorum yapamazsan mühendisiliğinin anlamı kalmaz bence gelecek yıllara bakalım ve Türkiye jeofizik alanında ne yapacak izleyelim burda eminim ikimizinde rolü olacaktır ...

  9. #9
    fichte
    Guest fichte - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Ynt: Jeofizik Kültürü ve Tarihi Üzerine

    izleyelim bakalım.ama şuna emin ol türkiye koşullarından bahsediyorsak eğer,bu gelişimi senin torunlarının torunları yaşlandığında anca görebilecekler.ayrıca "benim anlamadığım jeoloji bilgisinden mahrumuz deyip nasıl derslerimizin aynı olması saçma diyebiliyosun" demişsin.şu şekilde diyebiliyorum;jeofizik müh. öğrencisinin fotojeoloji,optik mineroloji,jeomorfoloji vs. gibi dersleri almasının ne anlamı var?ama jeofizik müh. öğrencisinin petrol jeolojisi dersini alması lazım ve bunun için yapısal jeolojiyi bilmesi lazım.sanırım bilmiyosun onu da belirteyimetrol antiklinal yapılar içerisinde bulunur ve bu jeoloji bilgisidir.sanırım bu açıdan bakarsan bağdaştırabilirsin.ayrıca yukarıya ders içeriklerini koymuşsun-kendi okulunla sınırlı kalmışsın- ama genelde bölümlerin ders içeriklerinde hep güzel şeyler yazar.ıspartada bu işler demekki birkaç güzel cümleyle oluyomuş.ayrıca -kimseyle papaz yapmaya çalıştığım sanılmasın-biz bu gelişim içinde olacaksak eğer önce bunların hesabını sormalıyız.

  10. #10
    Üye silvio - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    11.10.2007
    Yer
    Ankara
    Mesajlar
    302
    Konular
    53
    Bölümü
    Jeofizik
    Cinsiyet
    Erkek
    Tecrübe Puanı
    0

    Ynt: Jeofizik Kültürü ve Tarihi Üzerine

    sen konulara genel yaklasşımını sürdürüyosun bu bakıs açılarımızın farklılığını ortaya koyuyor sanırım , düşüncelerini bizimle paylaştığın için teşekkür ederim...

 

 

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

Konuyu Favori Sayfanıza Ekleyin

Konuyu Favori Sayfanıza Ekleyin

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •